Emine PİŞİREN


KABUSUM GELİYOR..!

Yazarımız ve Sanat Yönetmenimiz Emine Pişiren'in yazı dizisi devam edecek


Anestezi etkisini hemen de nasıl göstermişti..! Anestezi hemşiresine gülümsedim.

" Valla tam zamanında geldiniz, beni de onun dilinden kurtardınız."

Ameliyathaneden gelen sağlık ekibine dosyayı uzatırken, gözüm kapıda bekleşen hasta yakınlarına ilişti. Onlara küçük bir gülüş uzatıp hastanın alyansını uzattım.

" Geçmiş olsun. Endişe etmeyin. Hocamızın eli çabuktur. Hastamız bir buçuk saat sonra kattadır." Dedikten sonra servisime doğru yürüdüm.

Yürürken de az önce apandisit ameliyatına gönderdiğim erkek hastanın gözleri anesteziye teslim olmadan önce ki, sözlerine hala gülümsüyordum.

" Bak beyaz meleğim! Ameliyattan çıkar çıkmaz hazır ol. Seni buradan kaçıracağım. Sözüm söz, tamam mı?"

Saatlerce onu dinlemek zorunda kalmıştım.Ameliyathane fobisi vardı. Bu nedenle hasta odasında uyutulmuştu.

Gülüşüme tanık olan hasta bakıcı, "hayırdır?" der, gibi bakış uzatmıştı. Onu görmezden gelmiştim. Masamın üzerindeki kabarık kağıt yığınını karıştırmaya başladım. Ona labratuvardan alınması gereken dr. order kağıtlarını uzattım.

" Koş çabuk al bunları Hasan efendi. Prof. Dr. F. Alican az önce tel açtı. 10 dakikaya kalmaz gelir buraya."

Telaşla koşturdu adamcağız.

Nasıl koşturmasın ki?

Zira Alican hoca, korkulu kabusuydu tüm servislerin. Nedense ben o zeki adamı beğeniyordum. Yok, sakın bu itirafımı; öyle aşkla, meşkle karıştırmayasınız..!

Ben, onun bilgisine, başarısına, zekâsına, hatta aksiliğine hayrandım!

Bir gün başıma ne geldi?.. Aklıma gelmişken anlatayım. Nasıl olsa az önceki hastamla ameliyat sonrasında neler yaşadığımı anlatmaya daha vakit var.

Efendim;

Alican Hoca, ameliyat ettiği hastaların pansumanlarını kesinlikle kendi yapıyordu. Asla ne bize, ne de asistanlarına yaptırırdı.

Es kaza mı yapıldı? Yanmıştı o kişi!

Artık hastanede köşe bucak kaçması, hocanın sakinleşmesi gerekirdi.

Metal hasta dosyalarıyla kafasına kafasına vuruyordu. 4 yıllık eğitimim hayatım da özellikle takipçisiydi gözlerim.

İlk çalışmaya başladığımda 4.kata verilmiştim. Çaylaklık günlerimdi.

Hocanın, katımda 6 yeni ameliyat olmuş hastası vardı.

Ve ben 23:00-07 nöbetindeydim. Bir hafta sonra nöbetim değişecekti.

O gün gündüz hemşiresi nöbetini bana devrederken, birkaç kez de beni uyarmıştı.

" Aman ha, sakın Alican hocanın hastalarını ihmal edeyim, deme. Sık sık not tut!"

Önce her şey güzel gidiyordu. Zaman her ne kadar geceleri dursa da şairin dediği gibidir nöbette ki psikolojimiz.

" Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar.

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar."

Sabaha karşı hocanın hastalarından biri ışığını yaktı. Hasta yakını yorganı kaldırıp işaret etti:

" Acaba diren mi yerinden oynadı? Kanaması fazlalaştı da... Pansumanı değiştirmek mi?"

Yatak kan gölüne dönmüştü. Pansuman yeri kandan gözükmüyordu. Acil değişmeliydi. Gözlerimi hoşgörü rengiyle ışıtıp, endişemi, hasta yakınına belli etmedim. Ama acil olarak pansuman yapılmalıydı.

Durumu nöbetçi doktora bildirmek için hasta odasından ayrıldım.

Masadaki telefondan santral numarasını çevirdim:

" Alo. Ayşen'ciğim. Bana acil nöbetçi doktoru bul. Çok acil."

" Of ya, off! Arayan arayana. Bulursan bana haber ver lütfen. Herkes onu arıyor canım. "

Telefonu çaresiz kapamıştım.

Eh, ne yapmalıydım?

Bekleyemezdim ki...

Kolumdaki saate baktığımda, hocanın uykusunun, "rem döneminde" olduğunu gördüm. Mümkün değildi onu aramam.

Hemen hasta bakıcıyı uyuduğu odada bulup kaldırdım.

" Hasan efendi, çabuk 435'e gel, çabuk ol!"

Devam edecek

Emine Pişiren/Anı Öykülerim