Aysel AKKANAT Akkanat

Tarih: 30.12.2020 16:21

BİZ SENİN YAŞINDAYKEN

Facebook Twitter Linked-in

Bazen öğrencilerimin okullarıyla ilgili bir konuyu konuşmaya başladığımda, önceden hazırlanmış onların menfaatine yapılmış bir araştırma konusunda bile, karşımda “sıkı” hazırlanmış, hatta beni didikleyen bir gençle karşılaşabiliyorum. Evde de hakeza durum aynı.

Kitap okuma konusunda genellikle bizim kuşağa göre zayıf buluruz birçoğunu. Evet bizler belki teknolojiyi çok geç yakaladık, bununla birlikte çok güzel kitaplar okuduk. Onlar da hem teknolojiyi kullanıyorlar hem de kitapları güzel okuyorlar belki. Hem öyle olmasa hiç beklemediğimiz yerden, beklemediğimiz şekilde bizi punduna getirebilirler miydi?

 Her sözümüzde “biz sizin yaşınızdayken” diyerek başladığımız konuşmalarda, unuturuz hep bizimle böyle konuşanlardan ne kadar sıkıldığımızı. Her kuşak kendini bir sonraki kuşaktan daha şanssız ve daha olgun görse de yaşanan duygular, heyecanlar, hareket alanı hep aynı değil mi? Sizce de benzerlikler yok mu?

Bazen üniversiteli gençlerin katıldığı oturumları izlerim. Hatta bundan büyük keyif alırım. Bir siyasetçi, bir yazar ya da bir gazeteci olsun karşılarında, hiç fark etmez, eleştirmenlere taş çıkartacak yorumlar yaparak, oturdukları koltuklarda kendilerine gülümseyerek bakan bir siyasetçiyi nasıl terlettiklerine şahit oluruz.

Dışarıda kot pantolon ve tişörtle rahat ve sorumsuzlarmış gibi gezen bu gençlerin, bu kadar ciddi platformlarda, böylesi güzel performans sergilemeleri umut verici değil de nedir?

Onları gülümseyerek izlerken, aslında hepimiz kendi gençliğimizi yaşıyoruz bir yerde. Cep telefonlarının, internetin, televizyon kumandasının olmadığı bir dünyada olsa bile.

Dünyaları kurtaracağımızı sandığımız, anne babalarımızın bir şey bilmediğini düşündüğümüz dönemler. Kişilik ve düşüncelerimizin de şekillendiği, aslında birçok yönden henüz temiz ve çok masum olduğumuz zamanlar.

Onlara bakarken; çoğu zaman gelecekte nerelerde olacaklarını görmek ister gibi gözlerimi kocaman açarak, hayret ve hayranlıkla izliyorum. İşte onların da tıpkı bizlerin bir zamanlar istediği gibi, bizden beklentileri sadece anlaşılmak olmalı. Bizlere zaman zaman yaşattıkları güçlüklere rağmen, bizim onlara, onların bize olduğundan çok daha fazla ihtiyacımız var.

Gençlerle sohbet ederken, cıvıl cıvıl halleriyle gülümseyerek bakan muzur bakışlarının altında neler düşündüklerini, az sonra ne soracaklarını tahmin edemiyorum hiçbir zaman.

Bazen öğrencilerimin okullarıyla ilgili bir konuyu konuşmaya başladığımda, önceden hazırlanmış onların menfaatine yapılmış bir araştırma konusunda bile, karşımda “sıkı” hazırlanmış, hatta beni didikleyen bir gençle karşılaşabiliyorum. Evde de hakeza durum aynı.

Kitap okuma konusunda genellikle bizim kuşağa göre zayıf buluruz birçoğunu. Evet bizler belki teknolojiyi çok geç yakaladık, bununla birlikte çok güzel kitaplar okuduk. Onlar da hem teknolojiyi kullanıyorlar hem de kitapları güzel okuyorlar belki. Hem öyle olmasa hiç beklemediğimiz yerden, beklemediğimiz şekilde bizi punduna getirebilirler miydi?

 Her sözümüzde “biz sizin yaşınızdayken” diyerek başladığımız konuşmalarda, unuturuz hep bizimle böyle konuşanlardan ne kadar sıkıldığımızı. Her kuşak kendini bir sonraki kuşaktan daha şanssız ve daha olgun görse de yaşanan duygular, heyecanlar, hareket alanı hep aynı değil mi? Sizce de benzerlikler yok mu?

Bazen üniversiteli gençlerin katıldığı oturumları izlerim. Hatta bundan büyük keyif alırım. Bir siyasetçi, bir yazar ya da bir gazeteci olsun karşılarında, hiç fark etmez, eleştirmenlere taş çıkartacak yorumlar yaparak, oturdukları koltuklarda kendilerine gülümseyerek bakan bir siyasetçiyi nasıl terlettiklerine şahit oluruz.

Dışarıda kot pantolon ve tişörtle rahat ve sorumsuzlarmış gibi gezen bu gençlerin, bu kadar ciddi platformlarda, böylesi güzel performans sergilemeleri umut verici değil de nedir?

Onları gülümseyerek izlerken, aslında hepimiz kendi gençliğimizi yaşıyoruz bir yerde. Cep telefonlarının, internetin, televizyon kumandasının olmadığı bir dünyada olsa bile.

Dünyaları kurtaracağımızı sandığımız, anne babalarımızın bir şey bilmediğini düşündüğümüz dönemler. Kişilik ve düşüncelerimizin de şekillendiği, aslında birçok yönden henüz temiz ve çok masum olduğumuz zamanlar.

Onlara bakarken; çoğu zaman gelecekte nerelerde olacaklarını görmek ister gibi gözlerimi kocaman açarak, hayret ve hayranlıkla izliyorum. İşte onların da tıpkı bizlerin bir zamanlar istediği gibi, bizden beklentileri sadece anlaşılmak olmalı. Bizlere zaman zaman yaşattıkları güçlüklere rağmen, bizim onlara, onların bize olduğundan çok daha fazla ihtiyacımız var.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —