Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu'nun dört çocuğundan biri olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942'de Kırşehir'de dünyaya geldi.
Ailesinin Ankara'ya taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimine burada devam eden Mumcu, 1965'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.
Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" makalesiyle "Yunus Nadi Ödülü"nü aldı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olan Mumcu'nun yazdığı inceleme yazıları, Milliyet gazetesinde yayımlanmaya başladı.
Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.
Mamak Askeri Cezaevi'nde birçok aydınla bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan 7 yıl hapse mahkum edildi. Mumcu, kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi.
Serbest bırakılmasının ardından hemen askere alınan Mumcu, askerliğini "yedek subay" olarak yapması gerekirken kendi tabiriyle "sakıncalı piyade" ilan edildi. Mumcu, Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, 1973'te okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçlanarak "er" çıkarıldı ve Ağrı Patnos'a yollandı.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974'te Yeni Ortam gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.
Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üstüne giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi.
Güldal Homan ile 19 Temmuz 1976'da evlenen Mumcu'nun bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) oldu.
Usta gazetecinin 1977'de yayımlanan "Sakıncalı Piyade" kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nda yüzlerce kez sahnelendi.
Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981'de "Silah Kaçakçılığı ve Terör" kitabını okurlarıyla buluşturdu.
Papa 2. Jean Paul'e düzenlediği silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma yapan Mumcu'nun, "Rabıta" ve "12 Eylül" kitapları 1987'de, önemli araştırmalarından kabul edilen "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" eseri ise 1991'de yayımlandı.
Uğur Mumcu, Yazar Musa Anter'in öldürülmesinden sonra 27 Eylül 1992'de Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında, "Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Orta Doğu'da 'kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!" ifadelerini kullandı.
Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombalı saldırıyla hayatını kaybetti. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de aradan geçen 28 yıla rağmen cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı.
Türkiye'yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu'nun ölümünden 7 yıl sonra başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı "Umut" oldu.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı.
İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada, 3 sanık "yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek" suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi.
Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın'a ise "silahlı suç örgütü üyesi olmak"tan 6 yıl 3'er ay hapis cezası verildi.
Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı gerekçesiyle sanıklar Aydın, Tekin, Kılıç ve Karakuş'un yeniden yargılanmasına hükmetti.