Hâce Muhammed Lutfî
( Alvarlı Efe Hazretleri )
1285 / 1868 – 1376 / 1956
***
Muhammed Lutfî’dir Bâb-ı Tecellâ
Meyan-ı Evliya Kadri Muallâ
Kaddesa’llâhu Sirrahu’l-Alâ
***
Muhammed Lutfî ( Alvarlı Efe Hazretleri ), Allâhu Teâlâ’nın nurlarının; kudret ve sırlarının kapısıdır.
Allah dostları arasında, değeri yüksek; derecesi yücedir.
Allâhu Teâlâ, Onun Yüce Sırrını takdîs etsin.
***
Hâce Muhammed LUTFÎ (Alvarlı Efe Hazretleri) 1285 / 1868 tarihinde Erzurum’un Hasankale’ye bağlı Kındığı Köyü’nde dünyaya gelmiştir.
Pederleri Hâce Hüseyin Efendi, vâlideleri Seyyide Hadîce Hanım’dır. Tahsilini başta pederi olmak üzere devrinin şöhretli âlimlerinden tamamlayarak mücâzen 1307 / . . . ‘de Hasankale’nin Sivaslı Câmii’ne imam olmuştur.
Aynı yıl pederleri ile birlikte Bitlis’e giderek Hâce Muhammed Pîr-i Küfrevî Hazretleri’nin huzuruyla müşerref olmuş 1312 / . . . tarihinde seçkin bir halifesi olarak Hasankale’ye dönmüşlerdir.
Buradan Erzurum’un DİNARKOM Köyü’ne gitmiş ve orada 1. Cihan Harbi’ne kadar kalmıştır. Bilahare vazifesini Yavi Nahiyesi’ne, oradan da anavatanı olan Hasankale’ye nakletmiştir. Kendisine teklif edilen Hasankale Müftülüğünü kabul etmemiş, Alvar Köyü halkının istirhâmı üzerine oraya giderek bu köyde yirmi dört sene vazife yapmıştır.
1939 yılında tedavi için Erzurum’a gelmiş, Mehdi Efendi Mahallesi’nde ikamet etmiştir. 90 senelik ömrünü insanlığa ve İslâmiyet’e adayan Efe Hazretleri 12 Mart 1956 tarihinde ebedî âleme intikal etmiş ve nâş-ı şerifi Alvar Köyü’nde pederleri Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri yanında sırlanmıştır.
Allâhu Teâlâ’nın nûrunun, kudret ve sınırlarının kapısı olan; Allah Dostları arasında değeri yüksek ve derecesi yüce bulunan Muhammed Lütfî Hazretleri’nin meşhûr lakabı:
….. Efe veya Alvarlı Efe’dir.
Efe ta’bîri, Efendi ünvanından kısaltmadır. Erzurum Bölgesi’nde hâl ve kemâl; ilim ve irfan sahibi insanlara hürmet ve muhabbet ifâdesi olarak, Efe denilmektedir.(2) Kendilerine Hâce (Hoca) denilmesi de, ilim sahibi ve Nakşibendî Tarîkati silsilesinin altın halkalarından birisi olduğundandır.
Efe Hazretleri Hicrî 1285; Milâdî 1868 yılında, muhterem pederleri Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin:
“Bu Karye-i Kındığ hoş mekandır
Erenler meskeni râhat-ı candır
Husûsâ Hakkî sultân-ı velâyet
Kudûmiyle müşerref bir mekandır.”
mısra’larıyle vasf ettiği Erzurum’un Pasinler (Hasankale) İlçesi’ne bağlı Kındığı Köyü’nde, gözlerini dünyâya açtı.
Efe Hazretleri’nin muhterem babası, zâhirî ve bâtınî ilimlerde yed-i tûlâ (tam bilgi) sâhibi olan: Hâce Hüseyin Efendi’dir. Efe Hazretleri’nin Büyükbabası: Hâce Muhammed Efendi; Annesi: Seyyide Hadîce Hanım Büyükannesi: Fâtıma Hanım’dır. Efe Hazretleri anne cihetiyle Seyyid’dir.
Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin Şahsiyeti (3) Efe Hazretleri’nin sebep-i hayâtı, babası; rûhen ve fikren yetişmesinde mürebîi ve tarîkette ilk rehberi, vesîle-i necâtı olması hasebiyle Hüseyin Efedi Hazretleri’nden bahsetmek: O’nun ilmî ve ledünnî hüviyetini belirtmek yerinde olacaktır.
Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin İlmî Hüviyeti: Hüseyin Efendi, beş yaşında iken yetim kaldı. Şefkatli annesi Fâtıma Hanım’ın himâyesinde ilk tahsîlini bitirdi. Yüksek tahsîlini Erzurum’da ilmî i’tibârı yüksek hoca efendilerin derslerine devam ederek tamamladı. Onlardan icâzet aldı. Aldığı icâzetle yetinmeyen Hüseyin Efendi Hazretleri, ilmî kemâlini artırmak niyetiyle İstanbul’a doğru yola çıktı. Uğradığı Of’da, Abbas Efendi nâmındaki bir âlimin nezdinde bir sene kaldı. Bu âlim zât-ı muhterem, Hüseyin Efendi Hazretleri’ne şöyle buyurdu: “Oğlum! Senin artık tahsîle ihtiyâcın yok. Sen bir müderris olarak Erzurum’da âlim yetiştirmek üzere vazifelendirilmiş bir kimsesin. Vaktini zâyi etme, Erzurum’â dön ve bu vazîfeni îfâ et.” Âlim Abbas Efendi’nin bu tavsiyesine uyan Hüseyin Efendi Hazretleri, değerli varlığı annesine hizmet etmek ve âlim yetiştirmek üzere Hasankale’ye döndü.
Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin Ledünnî Hüviyeti: Gönlü sâf, rûhen pâk ve nûranî bir insan olan Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri, iç âlemindeki ma’nevî zevk ve rûhanî şevkin te’sîriyle şan ve şöhretten kaçarak bir kûşe-i inzivâya ve bir mahal-i tenhâya (yalnızlık köşesine, kendisiyle baş başa kalma mahalline çekilmeyi tercîh etti. Bu rûhanî hâlet ile, Hasankale’nin Kındığı Köyü’nde imâmlık vazîfesi alarak, oraya yerleşti. Bu meyanda kâmil bir müderris olarak, sayısı otuzu bulan talebelerine ilim öğretmekle meşgul oldu.