Tarih: 15.01.2021 14:28

Mahir Ünal: Kılıçdaroğlu'nun açıklaması doğrudan millet iradesini hedef almaktadır

Facebook Twitter Linked-in

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, NTV'deki "Özel Röportaj" programında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Kovid-19 aşısı olup olmadığına ilişkin soru üzerine Ünal, "Hayır" yanıtını verdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, MKYK toplantısında, bu konuda belli endişeleri gidermek ve devlet başkanı, devlet büyüğü olarak teşvik anlamında aşı olacağını açıkladığını hatırlatan Ünal, Erdoğan'a eşlik ederek Ankara Şehir Hastanesi'ne gittiklerini anlattı.

Orada sistemde sırası gelenlerin, uygun olanların aşılarını olduğunu belirten Ünal, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın da dün siyasi parti liderlerine aşı olmaları yönünde çağrı yaptığını hatırlattı.

Ünal, ilerleyen günlerde yeni anlaşmalarla Türkiye'ye yeni doz aşıların gelmeye başlayacağını dile getirerek, aşılama sürecinin son derece sistematik şekilde devam ettiğini söyledi.

Mahir Ünal, "Herhangi birisinin sistem dışında gidip hastanelerde aşı olması mümkün değil çünkü gelen bütün aşılar sayılı olarak Bilim Kurulu'nun yaptığı takvimlendirme çerçevesinde onay koduyla birlikte gerçekleşiyor." diye konuştu.

"AK Parti MKYK üyelerinden aşı olan var mı?" sorusuna ilişkin Ünal, sağlık sektöründe olan MKYK üyelerinin aşı olduğunu belirtirken, "Sırası gelenler oldu sadece. Yani 3 doktor, 2 de eczacı arkadaşımız var. Dolayısıyla bildiğim kadarıyla onlar aşı oldular." dedi.

"Artık kendi hukuklarını oluşturma eğilimi içerisinde olduklarını görüyoruz"

WhatsApp üzerinden başlayan tartışmalar kapsamında veri güvenliği konusuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken Ünal, veri güvenliği konusunda henüz dünyada ciddi bir bilinç oluşmadığını aktardı.

Türkiye'de sanki verilerin istihbari olarak kullanıldığı gibi bir algı olduğunu dile getiren Ünal, şöyle devam etti:

"Yani bakıyorsunuz mizah anlamında da günlük sosyal medyada da 'Sizin eşinizle yaptığınız konuşma kimi ilgilendirir ki?' ya da 'Çok mu önemli şeyler konuşuyorsunuz ki Pentagon bunu takip etsin?' kıvamında... Halbuki mesele burada şu; sizin verilerinizin algoritmik bir düzen tarafından işlenmesiyle beraber sizin ürün haline gelmeniz aslında. Sizin internette online işlemlerinizden türeyen birtakım veriler üzerinden sizin bir reklam ürünü haline gelmeniz burada konuşulması gereken asıl sorun. Dolayısıyla bizim verilerimiz neden kıymetli? Bizim verilerimiz birtakım uluslararası şirketlerin satış-pazarlama departmanlarının reklam ya da oy verme davranışınızın manipülasyonu anlamında kullanılmaması açısından çok kıymetli."

WhatsApp'ın "kabul et ya da hesabını sil" yaklaşımının kişileri son derece rahatsız ettiğini, dün Twitter'ın da benzer bir açıklama yaptığını anlatan Ünal, şunları kaydetti:

"Twitter'ın sahibi Jack 'Beğenmeyenler hesaplarını silebilirler.' gibi bir şey söyledi. Uzunca bir süreden beri konuştuğumuz aslında bir egemenlik tartışması da burada söz konusu. Yani 'siber dünyanın egemenleri' dediğimiz Twitter, Facebook, Google, Amazon'un, geçtiğimiz günlerde Merkel de bu konuda rahatsızlığını ifade etti, artık kendi hukuklarını oluşturma eğilimi içerisinde olduklarını görüyoruz. Yani kendi cezalarını veren, kendi kullanıcılarını dijital vatandaş gibi gören bir anlayışla hareket ediyor olmaları son derece rahatsız edici. Burada benim dikkati çekmek istediğim nokta şurası. Şu unutulmamalı, devletlerin egemenlik hakları siber dünyada da geçerlidir. Dolayısıyla devletler kendi vatandaşlarının, sosyal ağlarda kullanıcı olan vatandaşlarının haklarını korumakla sorumlular. Önümüzde günlerde bu konu daha çok tartışılacak. Almanya, Fransa bunu yoğun bir şekilde tartışıyor. Amerika geçmişte bunu belli bir hukuki zemine oturttu. Türkiye'de Rekabet Kurulu bu konuda bir soruşturma başlattı. Daha önce Sosyal Medya Kanunu'nu çıkardık. Ama bunlar yeterli mi? Bunlar yeterli değil, bu meseleyi daha kapsamlı ele almak ve yeni oluşan siber dünyanın hukukunu ve orada oluşan diğer temel dinamikleri vatandaşlarımızın kişisel verilerinin korunması ve özel hayatlarının dokunulmazlığı çerçevesinde düzenlemek gerekiyor."

Mahir Ünal, ilerleyen günlerde bu konuda birtakım adımlar atılacağını bildirdi.

"Kılıçdaroğlu'nun açıklaması doğrudan millet iradesini hedef almaktadır"

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "sözde Cumhurbaşkanı" söylemine ilişkin şu değerlendirmede bulundu:

"Şimdi 'sözde Cumhurbaşkanı' ifadesi her şeyden önce bu milletin iradesine hakaret niteliğinde. Hafızalarımızı tazeleyelim. 2003'te 'Genç subaylar rahatsız' manşeti atıldı, arkasından 'Tehlikenin farkında mısınız?' kampanyası başlatıldı, arkasından Cumhuriyet mitingleri ve onun akabinde 2007'de Cumhurbaşkanı seçtirmemek için CHP'nin ortaya attığı 367 krizini hatırlayalım. 367 krizini nasıl aştı AK Parti? 22 Temmuz'da erken seçim kararı alarak bu kriz aşıldı. Öncesini hatırlayın, 27 Nisan günü iki partinin adeta birileri tarafından tehdit edilmesiyle Meclis'e girmemesi ve 357'de kalmasıyla beraber Cumhurbaşkanı'nın seçilememesi, 27 Nisan gecesi verilen e-muhtıra, o dönemin Genelkurmay Başkanı'nın 'Biz sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz.' açıklaması. Yani bu kullandığı ifade aslında oradan çağrışarak kullandığı ifade. 'Sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz.' 2007 seçimlerinde AK Parti ezici bir çoğunlukla seçimi kazandı, referanduma gidildi, 2007 referandumunda halkımızın yüzde 69-70'i 'Cumhurbaşkanını millet seçsin.' dedi. Cumhurbaşkanını millet seçsin kararı, 'Sözde Cumhurbaşkanı değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz.' diyen Genelkurmay Başkanı'na bu milletin bir cevabı niteliğindeydi."

Ünal, 2014 yılında ilk kez Erdoğan'ın halk tarafından Cumhurbaşkanı seçildiğini anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Peki, halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı siyasi bir kişilik değil midir? Yani siyasetçi olarak milletin önüne çıkarsınız, siyasetinizi yaparsanız, çünkü siyaset kurumu son derece kıymetlidir, siyaset kurumu milletin iradesini sandıktan alıp devletin yönetimine yansıtan kurumun adıdır. Yani millet iradesinin egemen olmasını sağlayan siyaset kurumunun kendisidir. Vatandaşlar sandıkta iradelerini siyasi bir partiye emanet olarak verirler, o siyasi partilerden de demokrasinin gereği olarak yeni sistemde yüzde 50+1'i alan millet adına millet iradesini devlet yönetimine yansıtır.

Burada şu soruyu sormak gerekiyor; devlet adına kararları kim verecek? 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' ilkesi gereği, milletin seçtiği devleti yönetir. Bunun aksi zaten düşünülemez. Devletle ilgili kararları birtakım atanmışlar ya da kendisini devletin sahibi olarak görenler vermez. O halde milletin seçtiği partili bir Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olmuşsa tabii ki millet adına devleti yönetecektir. 'Ama efendim tarafsızlık yemini etti.' Buradaki tarafsızlık siyasi bir tarafsızlık değildir, buradaki tarafsızlık hukuki bir tarafsızlıktır. Yani herkesin hukuk önünde eşit olduğu ilkesine Cumhurbaşkanı sonuna kadar riayet eder, Cumhurbaşkanı hukuki olarak tarafsızdır. Ama siyasetçi bir Cumhurbaşkanı'ndan, partili bir Cumhurbaşkanı'ndan, milletin önüne çıkmış, siyaset yapmış, siyaset olarak milletten oy istemiş bir Cumhurbaşkanı'ndan siyasi olarak tarafsız olmasını isteyemezsiniz. Bunların tarafsız olmasını istemesinin sebebi eski vesayet düzeninin sigortası durumundaki Cumhurbaşkanlarını istiyor bunlar. Geçmişte darbeci zihniyetin tehdit ettiği, boyun eğdirdiği, diz çöktürdüğü ve vesayet yönetiminin son sigortası durumunda olan bir Cumhurbaşkanı istiyorlar. Recep Tayyip Erdoğan bu millet tarafından seçilmiş, bu milletin aldığı kararla Cumhurbaşkanı olmuş ve siyasetçi kimliğiyle de bir siyasi hareketin lideri olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni özde yönetmektedir. Sözde Cumhurbaşkanı'na 2007 seçimlerinde bu millet gereken cevabı vermiş, Genelkurmay Başkanı'nın 'Biz sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz.' ifadesine, 'Özde Cumhurbaşkanı benim seçtiğim Cumhurbaşkanıdır.' demiş ve Recep Tayyip Erdoğan'ı seçmiş. Dolayısıyla burada Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklama doğrudan millet iradesini hedef almaktadır."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 9 maddelik bir liste sayarak Cumhurbaşkanı'nın yemininin gereğini yerine getirmediği iddialarının sorulduğu Ünal, Cumhurbaşkanlığı yemininde sözü edilen tarafsızlığın "hukuki tarafsızlık" olduğunu belirterek, "Cumhurbaşkanı'nın her bir vatandaşın hakkını, hukukunu korumak konusunda tarafsız olacağına dair yeminidir ama CHP ısrarla bunun aynı zamanda siyasi bir tarafsızlık olması gerektiğini söylüyor." diye konuştu.

Muhalefetin "sözde cumhurbaşkanı tartışmasının suni gündem olduğu" yönündeki yorumları hatırlatılan Mahir Ünal, "Muhalefetimizin temel sorunu şu; öncelikli olarak Cumhuriyet Halk Partisi özelinde şunu söylemek isterim, CHP, her gün oluşturduğu suni, yapay gündemlerle Türkiye'nin enerjisini tüketiyor ve inanılmaz bir huzursuzluk iklimi oluşturuyor." ifadelerini kullandı.

Ünal, AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanı olarak kendileri ve parti sözcülerinin işlerinin sürekli olarak CHP'nin günlük oluşturduğu yalanlara cevap vermek olduğunu anlattı.

Eğer bir suni gündem aranacaksa burada CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun oluşturduğu bir suni gündemin bulunduğunu belirten Ünal, AK Parti olarak son derece pozitif bir gündemlerinin olduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın haftada en az üç açılışa katıldığını söyledi.

Türkiye'nin salgında en iyi mücadele eden 5 ülkeden birisi olduğunu vurgulayan Ünal, "OECD verilerine baktığınızda Türkiye salgın sürecinden pozitif ayrışmıştır ve Türkiye ekonomik olarak bu süreçte büyüyen tek ülkedir." dedi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Asiltürk'ü ziyareti

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ünal, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Saadet Partisi YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk'ü ziyareti hatırlatılarak, "AK Parti ittifakı genişletmek mi istiyor?" şeklindeki soruya, parlamenter sistemin siyasal kültürüyle düşünenlerin yeni sistemin teamülleri ve kültürüne ilişkin henüz bir zihinsel kapasite geliştiremediklerini aktardı.

Koalisyonlarla ittifaklar arasında fark olduğuna işaret eden Ünal, "Koalisyonlar bir zorunluluktur. İttifaklar ise bir tercihtir. Koalisyonlar seçimlerden sonra bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Oysa ittifaklar seçimlerden önce çözüm hedefli tercihlerdir. İttifak dediğimiz şey, siyasete bir esneklik sunuyor. Cumhur İttifakı'nın niteliğine baktığınızda, Cumhur İttifakı bir millet mutabakattır, yani 15 Temmuz gecesi milletin oluşturduğu bir mutabakattır." değerlendirmesinde bulundu.

Mahir Ünal, Millet İttifakı'nın ise bir seçim ittifakı olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

"Milet İttifakı'nın içerisinde de baktığınızda CHP ile HDP'nin hem zihinsel olarak hem de söylem olarak siyasi kodları birbiri ile daha uyumlu. Mesela İYİ Parti ve Saadet geleneğinde devlet meşruiyeti pek sorgulanmaz. İYİ Parti ve Saadet geleneğinde millet iradesine hakaret olmaz. İYİ Parti ve Saadet geleneğinde Cumhurbaşkanına dönük gayrimeşruluk tartışması, hakimlere, savcılara, öğretmenlere, sanatçılara, 'yandaş, yalaka' gibi hakaretler olmaz ve yapılmaz. Dolayısıyla baktığınızda İYİ Parti ve Saadet Partisi ile CHP ve HDP, bu alışkanlıkları ve zihinsel siyasi kodlarından daha farklı noktada duruyorlar. AK Parti'nin ise kaçınılmaz olarak Türkiye'nin sorunlarının çözümünde birtakım çözüm ortaklıkları oluşturmak istemesi son derece doğaldır. Hatta Devlet Bey de geçen gün 'Bu görüşmelerden herhangi bir rahatsızlık duymuyoruz.' anlamında bir açıklama yaptı. Bunları bir seçim ittifakı veya siyasi ittifak değil, Türkiye'nin sorunlarının çözümünde mutabakatı genişletme çabası olarak görmek daha doğru olur."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önce "Türkiye ittifakı" ifadesini kullandığını hatırlatan Ünal, "Bayrağımızı, milletimizin birliğini, bütünlüğünü, devletin bölünmez bütünlüğünü, bağımsızlığımızı, devletimizi, vatanımızı bütün bunları herhangi bir şekilde tartışma konusu yapmayan bu çerçevede Türkiye'nin ali menfaatlerinin yanında duran, Doğu Akdeniz'de Yunan tezlerini savunmayan, Libya'da Hafter'in yanında durmayan, Suriye'de Esed'i , YPG'yi, PYD'yi desteklemeyen, siyaset üstü meselelerde Türkiye'nin yanında duran herkesle AK Parti konuşur." ifadelerini kullandı.

Ünal, "AK Parti'den kopan bazı siyasi partiler de buna dahil midir?" sorusuna "Onların pozisyonu belli. Onların, açıklamalarında ve pozisyonlarında neler söyledikleri ve siyaseten nerede durdukları son derece açık. Onlar daha çok yeni sistemde 50+1'le '+1' kıymetli, adeta 'altın hisse' konumuna geldi. O yüzden o '+1'i kıymetli bulanların oluşturdukları bir yapı orada daha çok konuşulan." diye konuştu.

"Yargının meşruiyetini kimsenin tartışmaya açmaması gerekir"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ'ın partiden ihracına ilişkin kararı iptal etmesinin ardından yaptığı açıklamaları hatırlatılan Mahir Ünal, "İşlerine geldiğinde yargıyı suçlayan, işlerine geldiğinde binlerce hakaret davası açıp o hakaret ettikleri hakim ve savcılara güveniyorlar mı, güvenmiyorlar mı? Bir karar versinler." dedi.

Mahir Ünal, Türk yargısının tarafsız ve bağımsız olduğunu dile getirerek, geçen gün bir hakimin, eski Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan'la ilgili hakaret içerici ifadeleri hakaret olarak değerlendirmediğini, kendisiyle ilgili de yapılan ağır hakaretler hakkında açtığı 17 davanın da takipsizlikle sonuçlandığını anlattı.

Hakimlerin kararlarının tartışılır olabildiğini aktaran Ünal, "Ama kalkıp da 'AK Parti yargıya müdahale ediyor, yargı eliyle siyaseti dizayn ediyor.' gibi çirkin ifadeler öncelikli olarak bizim yargı mensuplarımıza, hakimlerimize, savcılarımıza hakarettir." diye konuştu.

Ünal, yargının meşruiyetini kimsenin tartışmaya açmaması gerektiğini vurgulayarak, hukukun herkese lazım olduğuna dikkati çekti.

MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin önerileri

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve seçim sistemiyle ilgili önerilerine ilişkin görüşü sorulan Ünal, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin güzel tarafının, bir "öğrenen organizasyon" gibi şartlara, taleplere, ihtiyaçlara, değişime uygun, kendisini yenileyebilen bir özelliğe sahip olduğunu vurguladı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, sistemin işleyişi, toplumla bürokrasi ve diğer erklerle kurduğu ilişkiyi zaman içinde değerlendirdiklerini belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Bu değerlendirmelerde ortaya çıkan ihtiyaçları da hem toplumla hem partiyle hem de Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi ile de paylaşıyoruz. Böyle bir ihtiyaç görüldüğünde tartışılır, konuşulur, değerlendirilir, toplumun gündemine gelir. Burada bizim gözden kaçırmamamız gereken kıymetli şey şu; bu sistemde millete rağmen hiçbir şey olmaz. Parlamenter sistemde her şey millete rağmen oluyordu. "




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —