ürkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.
Türkiye'nin siyasi tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin sembolü olan 28 Şubat müdahalesinin 24'üncü yıl dönümünü dün geride bıraktıklarını hatırlatan Erdoğan, "Hiç şüphe yok ki 28 Şubat hadisesi tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi milli iradeyi, milletin değerlerini, milletin bizatihi kendisini hedef alan bir darbe girişimidir." diye konuştu.
Erdoğan, sandıkla iktidara gelmiş anayasa ve yasalar çerçevesinde ülkeyi idare eden meşru hükümetin, bir kısım medyanın, sermayenin, sivil toplum kuruluşlarının da içinde yer aldığı kirli senaryolarla istifaya zorlandığını söyledi.
28 Şubat sürecinin, Türkiye'ye hem hak ve özgürlükler alanında hem de ekonomiden siyasete uzanan geniş bir yelpazede ağır faturaları olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sermayenin renklere bölünmesi, esnafından holdingine bu ülke için üreten, çalışan, ihracat yapan şirketlerin ötekileştirilmesi ekonomimizde derin yaralar açmıştır. Türkiye tarihinin en büyük soygunlarından birini bu dönemde yaşamıştır. Milletimizin milyarlarca dolar parası bankalar vasıtasıyla hortumlanmış, ülkemiz benzeri görülmemiş bir buhranın içerisine sürüklenmiştir. Anayasal suç işleyenlerle ilgili hiçbir işlem yapılmadığı gibi darbecilerden brifing alan bir yargı tablosu adalet sistemimize olan güveni sarsmıştır."
Erdoğan, 10 binlerce insanının inançlarından, fikirlerinden, siyasi görüşlerinden dolayı hukuksuzluğa ve zulme maruz kaldığını belirterek, ortaokullardan üniversitelere, Kur'an kurslarından camilere, yurtlardan derneklere, hatta vatandaşın kestiği kurbanların derilerine kadar hemen her alanda toplumun ağır bir kuşatmayla karşılaştığını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kılık kıyafetinden dolayı okullarından atılanlar, dereceyle hak ettiği diplomasını almak için çıktığı sahneden ağzı kapatılarak indirilen genç kızlar, başındaki örtüsünden dolayı evladının yemin törenine katılamayan anneler, kimliğindeki fotoğraf sebebiyle kanser tedavisi göremeyen nineler, 28 Şubat döneminde yaşanan garabetlerden sadece birkaçıdır." dedi.
"Üniversite kapılarına başörtülü kızlarımız için kurulan ikna odaları bu dönemin alametifarikası olarak milletimizin hafızasına kazınmıştır." ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dün ikna odalarıyla üniversitelerimizi adeta Nazi kamplarına çeviren kimi faşist üniversite yöneticilerinin geçen hafta yayınladıkları bildiriyle özgürlükten bahsetmesi tam bir kara mizah örneğidir. Ne milletimiz ne de üniversite kapılarında gözyaşı döken evlatlarımız bu kirli zihniyetin yaptıklarını asla affetmemiştir, affetmeyecektir. Tarih her türlü baskıya rağmen iradesine sahip çıkanlar ile vesayete selam duranları elbette unutmamıştır, unutmayacaktır. Attıkları manşetlerle köşelerinde yazdıkları iğrenç yazılarla sergiledikleri ilkesiz duruşla darbe şakşakçılığı yapanlar, üzerinden değil 24 yıl, bin yıl bile geçse alınlarındaki o kara lekeyi asla silemeyecektir. Tıpkı 27 Mayıs'ın, 12 Eylül'ün mimarları gibi bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat'ın mimarları da aziz milletimiz tarafından ademe mahkum edilmiştir."
Milletin derin ferasetiyle daha 5'inci yılını bile doldurmadan 28 Şubat zihniyetini sandığa gömdüğünü ve Türkiye'de yepyeni bir dönemi başlattığını dile getiren Erdoğan, 3 Kasım 2002 seçimleriyle Türkiye'de vesayetin, cuntanın, millete rağmen iktidar olmanın kapısının bir daha açılmamak üzere kapandığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu dönemde de 27 Nisan bildirisinden cumhuriyet mitinglerine, Gezi olaylarından 17-25 Aralık yargı-emniyet darbe teşebbüsüne millet iradesini hedef alan girişimlerin tamamı hezimete uğramıştır. 15 Temmuz gecesi yaşananlar ise milletimizin istiklal ve istikbalini koruma kararlılığını dost, düşman herkese yazılan tarihi destanla göstermiştir. Milletin kurumlarıyla değerleriyle inancıyla kavga edenler, ekmeğini yedikleri vatana ihanet edenler dün olduğu gibi yarın da kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaktır. Gerektiğinde canı pahasına iradesine sahip çıkma kararlılığını gösteren milletimiz bir daha asla yeni 27 Mayısların, 12 Eylüllerin, 28 Şubatların yaşanmasına müsaade etmeyecektir. Türkiye'nin bir daha böyle acılar ve utançlar yaşamaması için bugüne kadar elimizden geleni yaptık inşallah bizden sonraki nesillere de bu mücadele mirasını devredeceğiz."
Türkiye'yi hak ettiği demokratik ve ekonomik gelişmişlik seviyesine ulaştırmak için son 18 yılda attıkları adımlarla milli iradenin üzerine gölgesi düşen pek çok antidemokratik uygulamayı kaldırdıklarını belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:
"Milletimizle sırt sırta vererek, meydanı Türkiye'yi eski karanlık günlerine döndürmek isteyen darbe heveslilerine bırakmayacağımızı gösterdik. Sivil siyaseti güçlendirerek, bürokratik oligarşiyi gerileterek, hak ve özgürlükleri genişleterek Türkiye'de milli iradeyi yeniden egemen kıldık. Bu doğrultuda sadece 15 Temmuz sonrası attığımız adımlar dahi başlı başına birer devrimdir. Cumhur İttifakı çatısı altında hayata geçirdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tarihimizin en büyük yönetim reformunu milletimizle birlikte ülkemize kazandırdık. Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında hazırladığımız pek çok reform paketini yasama boyutuyla Mecliste, idari boyutuyla Cumhurbaşkanlığımızda ve kurumlarımızda hayata geçirdik. Bu kazanımları daha güçlü, daha büyük bir atılımla perçinlemek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz."
İnsan Hakları Eylem Planı'nı yarın açıklayacaklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu eylem planında 9 başlık altında yüzlerce faaliyet yer alıyor. Attığımız her adımda olduğu gibi İnsan Hakları Eylem Planı hazırlıklarında da hemen her konunun dönüp dolaşıp darbe anayasasının yol açtığı sıkıntılara dayandığını gördük. Bir süre önce milletimizin takdirine sunduğumuz yeni anayasa hazırlama teklifimiz bu eylem planının da adeta çatısını, yani tacını oluşturuyor. Tüm samimiyetimizle siyaset kurumunun en önemli sorumluluklarından birinin, Türkiye'yi ayağına vurulan darbe anayasası prangasından kurtarmak olduğuna inanıyoruz." ifadelerin kullandı.
Cumhur İttifakı çatısı altında özellikle bu konuda vardıkları anlayış birliğinin ardından yeni ve sivil anayasa meselesini tüm platformlarda tartışmaya açarak, herkesin katkısını almak üzere yola çıktıklarını belirten Erdoğan, "Esasen, 10 yıldır bu konuyu ülkemizin gündemine müteaddit defalar getirdik. Maalesef bugüne kadar milletimize layık yeni ve sivil bir anayasa hayalimize kavuşamadık. İnşallah bu defa bunu başaracağız. Kendi hazırlık çalışmalarımıza şimdiden başladık. Korkularla, ön yargılarla ve ideolojik at gözlükleriyle hareket edersek ne tarih ne de millet bizi affeder." diye konuştu.
Türk demokrasisinin sıfırdan bir anayasa yapma olgunluğuna eriştiğine kimsenin itiraz edemeyeceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yeni ve sivil anayasa çağrımızın bilhassa darbelerden mağdur olmuş farklı toplum kesimleri arasında oluşturduğu heyecanı memnuniyetle takip ediyoruz. Bu konuda söyleyecek sözü olan herkesi, yeni ve sivil anayasa hazırlanması sürecinde yapıcı bir anlayışla yer almaya davet ediyoruz.
Gelin, ülkemizi darbe anayasalarına mahkumiyet utancından kurtaralım. Gelin, Türkiye'yi tarihinin en kuşatıcı anayasasıyla buluşturalım. Gelin Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını sivil bir anayasa ile karşılayalım. Hiç kimse bu yolda bizimle birlikte yürümese bile Cumhur İttifakı olarak yeni ve sivil anayasa metnimizi tamamlayıp, inşallah milletimizin takdirine sunmakta kararlıyız."
Küresel ekonominin çok zorlu bir dönemden geçtiğini hatırlatan Erdoğan, "Geçtiğimiz yıl küresel gelir yüzde 3,5 ve dünya ticaret hacmi yüzde 9,6 oranında daraldı. Böyle büyük bir daralma, milyonlarca kişinin işsiz kalmasına, gelir dağılımında bozulmalara ve ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılıklarının artmasına da sebep oldu." dedi.
Dünyada sadece 1 yılda 90 milyondan fazla insanın aşırı yoksulluk sınırının altına düştüğünün tahmin edildiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:
"Bugün hala aşıya ulaşamayan 100'ün üzerinde ülke bulunuyor. Türkiye, işte böylesine zorlu bir süreci, izlediğimiz planlı, kararlı ve esnek politikalar sayesinde başarıyla yürüttü, yürütmeye devam ediyor. Bugün açıklanan ve yüzde 1,8 olarak gerçekleşen 2020 yılı büyüme oranımız izlediğimiz politikaların başarısının en somut örneğidir. Türkiye büyürken, İngiltere yüzde 9,9 oranında, Hindistan yüzde 8 oranında, Almanya yüzde 4,9 oranında, Japonya yüzde 4,8 oranında ve Amerika yüzde 3,5 oranında küçüldü. Aynı şekilde 2021 yılına iyi bir başlangıç yapan ihracatımız, şubat ayında önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9,6 artışla 16 milyar doları aşmıştır.
Böylece yılın ilk 2 ayı itibarıyla dış ticaret açığımız yüzde 15,3 azalmış ve ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzdesi 82,9'a çıkmıştır. Gelişmeler ihracattaki artışın önümüzdeki aylarda da süreceğine işaret ediyor. Tabii bunlar, gerçekten dikkate değer, takdir edilmesi hatta örnek gösterilmesi gereken başarılardır. Elbette ki biz bununla yetinmiyoruz. Bizim için asıl önemli olan, ekonomik büyümenin toplumun tüm kesimlerine ulaşması ve büyümeyle birlikte istihdamın da oluşması. Ancak böyle bir durumda kaliteli ve kalıcı bir büyümeden söz etmek mümkündür. İşte 2021 yılını bu açıdan çok önemli görüyoruz."
"Hedefimiz, her bir vatandaşımıza dokunacak, refahı artıracak, sağlıklı ve istikrarlı büyümenin orta ve uzun vadede güçlenerek sürmesidir." ifadesini kullanan Erdoğan, "Bu hedefe giden yol, fiyat istikrarından geçiyor. Fiyat istikrarı için de üretken yatırımlara ve katma değeri yüksek rekabetçi üretime yönelmemiz gerekiyor. Burada da karşımıza verimlilik artışı ihtiyacı çıkıyor. Bir ekonominin yapısal temelleri ne kadar güçlüyse şoklara karşı direnci de o kadar artar." diye konuştu.
Geçen hafta Türkiye piyasalarında, yurt dışındaki gelişmelerden kaynaklanan dalgalanmaların görüldüğünü hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Amerika başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin tahvil faizlerinde yaşanan artış pek çok gelişmekte olan ülkeyi etkiledi. Bu tip küresel dalgalanmalar ne ilktir ne de son olacaktır. Bizim için önemli olan bu gibi risklere karşı dirençli, sağlam, kendi mecrasında yürüme gücüne sahip bir ekonomik işleyişi tesis etmektir. Enflasyonu, faizleri ve kuru kontrol altına almış, büyümesini, ihracatını, istihdamını koruyan bir ekonomi bu şokları kolayca savuşturabilir. Fakat istikrarın, özellikle fiyat istikrarının sağlanmasına, üretken kapasitenin geliştirilmesine, cari açıkla mücadeleye ve mali disiplinin sürdürülmesine bunun için çok önem veriyoruz." değerlendirmesini yaptı.
İnsan Hakları Eylem Planı ile eş zamanlı ve eşgüdümlü olarak ekonomi alanında hayata geçirecekleri reformların da hazırlıklarını yürüttüklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ekonomideki reform önceliklerimizi belirlerken arkadaşlarımız sahaya indi, tüm taraflarla bir araya geldi ve iletilen tüm talepleri dikkatle dinledi. Buna göre çözüm odaklı bir yaklaşımla üzerine gideceğimiz alanları öncelikli hale getirdik. Her reform gibi bu çalışmalardan da rahatsız olanlar elbette çıkabilir. Her zaman söylüyorum, biz kısa mesafe koşucusu değil maraton koşucusuyuz, farklılığımız bu. Hiçbir mücadeleden kaçmadığımız gibi her defasında kendi sınırlarımızı biraz daha zorlarız.
Bu anlayış hazırladığımız ve önümüzdeki hafta açıklayacağımız reformları kararlılıkla uygulayacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Bu reformların devamının geleceğini de belirtmek istiyorum. Üçüncü ayına girdiğimiz 2021'i salgınla mücadelenin kazanıldığı ve aynı zamanda orta vadede nitelikli bir büyüme dönemine girişin başladığı yıl olarak görüyoruz. Türkiye, inşallah salgın sonrası dönemin dünyada yükselen yıldızı olacaktır."
Atacakları adımlarla hem mevcut riskleri en aza indireceklerini hem de karşılarına çıkan fırsatları en iyi şekilde değerlendireceklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ekonomik reform gündemimizin merkezinde, makroekonomik istikrar politikaları ve yapısal politikalar yer alıyor. Makroekonomik istikrar kapsamında kamu maliyesi, enflasyonla mücadele, finansal sektör ve cari açıkla mücadele gibi alanlara öncelik verdik. Yapısal politikalar tarafında ise kurumsal yapının güçlendirilmesi, yatırımların çok daha güçlü şekilde teşvik edilmesi ve rekabet politikalarını sayabiliriz. Mali disiplin her dönemde olduğu gibi bugün de olmazsa olmazımızdır. Gelir ve harcama tarafında aldığımız tedbirlere uygun şekilde 2021 bütçe açığı hedefimizi yüzde 4,3'ten yüzde 3,5'e indirdik." diye konuştu.
Bütçe açığı ve borç stokunda Türkiye'nin, çoğu ülkeye göre oldukça iyi durumda olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Avrupa Birliği ortalaması yüzde 90'a yakın olan borçluluk oranları Yunanistan'da yüzde 200. İtalya'da yüzde 154, Fransa'da yüzde 117, İngiltere'de yüzde 101 gibi seviyeleri bulurken, bizde sadece yüzde 42. İşte Türkiye bu. Mali disiplin işte tam olarak bu demektir. Reform paketimizde mali disiplini daha da güçlendirecek kapsamlı kamu maliyesi politikalarına da yer veriyoruz. Kamu harcamalarında israfa tahammülümüz olmadığı için harcamaların takibi ve izlenmesine özel ehemmiyet gösteriyoruz. Bakanlıklarımızdan zorunlu olmadıkça kendilerine tahsis edilen ödeneğin üstünde harcama yapmamalarını hatta bu ödeneklerden tasarruf etmelerini istiyoruz.
Reform paketi çerçevesinde kamu alım ihalelerinde yeni bir sisteme geçiyoruz. Kamu iktisadi teşebbüslerini gerekiyorsa yeniden yapılandırarak daha verimli ve rekabetçi hale getiriyoruz. Enflasyonla mücadelenin bel kemiği olan fiyat istikrarını temin için kalıcı tedbirler geliştiriyoruz. Sermaye piyasalarının güçlendirilmesi ve finansal kapsayıcılığın artırılması hususunda da yeni politikaları hayata geçiriyoruz. Cari açıkla mücadelemizi başarıya ulaştırmak için üretimde yapısal dönüşümü teşvik edecek yeni adımlar atıyoruz. Kamudaki kurumsal yapıyı güçlendirerek reformlarımızın kalıcılığını öyle veya böyle sağlayacağız. Özetle ifade ettiğim tüm bu başlıkların detaylarını önümüzdeki hafta kamuoyuyla paylaşacağız. Milletimizin her şeyin en iyisine, en güzeline layık olduğunu biliyor ve bunu sağlamak için gecemizi gündüzümüze katarak çalışıyoruz."
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının sağlık krizi olmasının ötesinde özellikle Batı'da sosyal hastalıkların da artmasına sebep olduğunu belirten Erdoğan, Avrupa'da Türk vatandaşlarına yönelik artan ırkçı, faşist saldırılara dikkati çekti.
Protesto kılıfı altında Kur'an-ı Kerim'lerin yakıldığını, mescitlerin kapılarına domuz başlarının bırakıldığını, Müslümanlara ait iş yerlerinin, derneklerin ve kuruluşların fişlenmesinin artık sıradan vakalar haline geldiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her ne kadar Avrupalı yöneticiler yüzleşmekten kaçsa da istatistikler tehdidin ulaştığı seviyeyi açıkça ortaya koymaktadır. Geçtiğimiz yıl önceki senelere göre nefret suçları iki kat artmıştır. Avrupa'da en çok vatandaşımızın yaşadığı üç ülkede göçmenlere yönelik saldırıların sayısı 3 bini aşmıştır. Sadece 2020 yılında Almanya'da 400'ü bizim insanlarımıza yönelik olmak üzere toplam 900'ün üzerinde saldırı kayıtlara geçmiştir. Yine geçen yıl salgının getirdiği kısıtlamalara rağmen cami ve cami derneklerimize yönelik 121 eylem yapılmıştır. Bu rakamlar esasen buzdağının yalnızca görünen kısmını teşkil ediyor. Çünkü nefret suçlarının sadece 5'te 1'i kayıt altına alınıyor. Rapor edilmeyen saldırıların mevcut istatistiklerin en az 4-5 katı olduğunu tahmin ediyoruz. Rapor edilen saldırılarda ise resmi kurumlar suçluların peşine düşmek yerine maalesef mağdurlara baskı uyguluyor."
Bugün kültürel ırkçılığın Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde artık kurumsal ırkçılığa dönüştüğünü dile getiren Erdoğan, 5-10 sene öncesine kadar marjinal görülen fikirlerin, Avrupa'daki ana akım siyasi partilerin söylemi haline geldiğine işaret etti.
Erdoğan, son birkaç yıldır Avrupa seçimlerinin temasını, mültecilere, yabancılara, Müslümanlara ve özellikle de Türkiye'ye ve şahsına yönelik husumet politikalarının oluşturduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Batılı politikacılar kendi basiretsizliklerinin faturasını göçmenlere veya Müslümanlara keserek toplumsal huzursuzlukları perdelemeye çalışıyor. Geçtiğimiz haftalarda bir Fransız televizyonunda Fransız İçişleri Bakanı'nın, ırkçı bir partinin genel başkanıyla 'kim daha fazla İslam düşmanı' yarışına girmesi insanlık ve sözde Avrupa değerleri adına utanç vericidir. Benzer tartışmaların farklı düzeylerde diğer Avrupa ülkelerinde de yaşandığını biliyoruz. Aynı şekilde Hollanda'da. 2. Dünya Savaşı öncesini andıran nefret atmosferi siyasetten sosyal hayata Avrupa genelinde yeniden yükseliyor. Solingen'de vatandaşlarını ırkçı teröre kurban vermiş bir ülke olarak bu tablodan çok ciddi rahatsızlık duyuyoruz. Batılı kurumların İslam düşmanlığı karşısında üç maymunu oynaması endişelerimizi daha da artırıyor. Batı medyası ırkçı teröristleri 'psikolojisi bozuk bireyler', saldırıları da 'adi suç' olarak yansıtıyor. Böylece bu suçlar önemsizleştirilerek ırkçılığın önü açılıyor."
Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün işlediği cinayetlere "dönerci cinayetleri" yaftası vurulmasının bunun en bariz örneği olduğunu belirten Erdoğan, "Sırf kimliklerinden dolayı 8'i Türk, 10 yabancıyı katleden bu örgüt mensupları maalesef hak ettikleri cezaları almamıştır. Aynı şekilde geçen sene 19 Şubat'ta Almanya'nın Hanau şehrinde 4'ü Türk, 9 kişiyi katleden caninin bağlantıları da karanlıkta bırakılmıştır." dedi.
Bu tür olaylarda düzenlenen anma merasimlerinin günah çıkarmadan ziyade toplumu saran ırkçılık virüsüyle hesaplaşma zeminine dönüşmesi gerektiği görüşünü paylaşan Erdoğan, Avrupa devletlerinin DEAŞ'a karşı gösterdiği hassasiyeti, Neo Nazi örgütlerle mücadelede göstermedikçe benzer saldırıların önüne geçemeyeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Bu vesileyle bir kez daha ırkçı teröre kurban verdiğimiz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Avrupalı devletler bu tehdidi önemsizleştirmeye çalışsa da Türkiye olarak bu konuda artık daha aktif rol oynamakta kararlıyız. Gerek Dışişleri Bakanlığımız gerek Yurtdışı Türkler Başkanlığımız gerekse konsolosluklarımız aracılığıyla bu tür hadiseleri yakından takip ediyoruz. İnşallah Avrupa'daki hiçbir vatandaşımızı ırkçılar karşısında hiçbir zaman yalnız bırakmadık, bırakmayacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüs salgınının Türkiye'ye sirayet etmesi ve buna karşı tedbirleri almaya başlamalarının üzerinden yaklaşık 1 yıl geçtiğini, 18 Mart 2020'de bilim insanları, iş dünyası ve ilgili tüm kesimlerle birlikte yaptıkları toplantının ardından ortak akıl ve karar ürünü olarak ortaya çıkan kapsamlı tedbirlerin milletle paylaşıldığını hatırlattı.
Salgının yayıldığı dönemlerde tedbirleri sıkılaştırırken, salgının seyrinin aşağı yönlü olduğu dönemlerde de normalleşme adımlarını attıklarını ifade eden Erdoğan, süreç içinde aldıkları tedbirlerden etkilenen tüm kesimler için ilave destek paketleri oluşturduklarını ve bunların uygulamaya geçirildiğini anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Elbette her şeye rağmen salgın tedbirleri sebebiyle işi bozulan, geliri azalan vatandaşlarımız olmuştur. Bunları yakından takip ederek pek çok farklı yol ve yöntemle kendilerini desteklemeye çalıştık, çalışıyoruz. Kimi ülkelerde sağlık hizmetlerindeki eksiklikler ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle ortaya çıkan kaos ikliminin Türkiye'de oluşmasına fırsat vermedik. Dünyada ve ülkemizde salgının bir yıllık seyrinin sonuçlarına baktığımızda gördüğümüz şudur; Türkiye hem sağlık hizmetleri hem önleyici tedbirler hem ekonomik destekler bakımından herkesin takdirle takip ettiği bir yerde durmaktadır. Hastanelerimizin hizmet kapasitesinden aşılama hızına, ekonomik desteklerden üretimin devamı konusundaki kararlılığımıza kadar her konuda örnek alınan bir ülke durumundayız. Bugün 9 milyonu bulan aşılama sayısıyla nüfusunun yüzde 10'undan fazlasına ulaşan Türkiye, dünyada ilk 5 ülke arasında yer almaktadır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir vatandaşı doktorsuz, ilaçsız ve maskesiz bırakmadıklarının, finansal dalgalanmalara karşı da devletin tüm imkanlarının seferber edildiğinin altını çizerek, "Birilerinin sürekli sorup durduğu Merkez Bankası rezervlerindeki hareketlilik aslında bu dönemde verilen mücadelenin ne kadar zor ve meşakkatli olduğunun işaretidir. Milletimiz, devletin kasasındaki her kuruşun, bütçesindeki her kalemin, 84 milyonun ortak geleceğini güvence altına almak için kullanıldığından emin olsun. Salgının seyrine göre ihtiyaç duyulan her zaman ve her alanda halkımızın her bir ferdinin yanında yer almayı sürdüreceğiz." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, dünyada ve özellikle Avrupa coğrafyasındaki gelişmeleri yakından izleyerek salgınla mücadele stratejisini sürekli güncellediklerini belirtti.
Bu çerçevede millete daha önce söz verdikleri şekilde bugün itibarıyla yeni Kontrollü Normalleşme dönemini başlattıklarını aktaran Erdoğan, tedbirlerin sıkılaştırılmasının da gevşetilmesinin de tamamen salgının seyri ile ilgili olduğunun altını çizdi.
Erdoğan, salgının yayıldığı bir ortamda normalleşme adımlarını atmanın veya sürdürmenin mümkün olmadığına işaret ederek, Türkiye'nin pek çok devlete nazaran coğrafi alan ve nüfus itibarıyla büyük bir ülke olması sebebiyle adımların da kademeli şekilde atılması gerektiğini vurguladı.
Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu'nun 100 bin nüfusa düşen vaka sayısı başta olmak üzere çeşitli kriterlere göre illeri sınıflandırdığını anımsatan Erdoğan, bu değerlendirmeye göre 81 vilayetin düşük riskli mavi, orta riskli sarı, yüksek riskli turuncu ve çok yüksek riskli kırmızı olarak renklere ayrıldığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her hafta risk durumuna göre illerin renklerinin yeniden tespit edileceğini ayrıca her iki haftada bir de normalleşme uygulamasının güncelleneceğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Valiliklerimiz başkanlığındaki il hıfzıssıhha kurullarımız bu güncellemeye göre uygulamayı gözden geçirecek ve yeni düzenlemelere gidecektir. Tedbirlerin sıkılaştırılması veya gevşetilmesi kararı, salgının her bir ilimizdeki iyileşme veya kötüleşme durumuna göre verilecek. Vatandaşlarımız günlük hayatlarının her anında 'temizlik, maske ve mesafe' diye özetlediğimiz salgın tedbirlerine ne kadar riayet ederlerse illerinin normalleşmeye o kadar hızlı geçebilmesini sağlayacaklar. Aksi bir durumda yani salgının artış eğilimine girdiği yerlerde kısıtlamalar tekrar genişletilebilecek. Bir başka ifadeyle her ilimiz salgın tedbirlerinin orada ne düzeyde uygulanacağını kendisi belirleyecek."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünkü Kabine toplantısında normalleşme adımlarının prensipte nasıl atılacağı hususunu kapsamlı bir şekilde görüştüklerini belirterek, şunları kaydetti:
"Buna göre, hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması, düşük ve orta riskli illerde tamamen kalkarken yüksek ve çok yüksek riskli illerde bir müddet daha pazar günü devam edecek. Ülkemizin tamamında süren 21.00 ile 05.00 arasındaki sokağa çıkma sınırlaması ise sürecek. Okullar, Türkiye genelindeki tüm okul öncesi eğitim kurumlarında ilkokullarda, 8. ve 12. sınıflarda eğitim öğretime açılacaktır. Düşük ve orta riskli illerde ilaveten ortaokullar ve liseler dahil diğer kademelerde de eğitim-öğretime başlanacaktır. Yüksek ve çok yüksek riskli illerimizde ise genel uygulamanın dışında sadece liselerdeki yüz yüze sınavlar yapılacaktır. Restoran, lokanta, kafeterya, tatlıcı, pastane, kıraathane, çay bahçesi gibi yerler, çok yüksek riskli iller dışında, Türkiye genelinde faaliyetlerini 07.00 ile 19.00 saatleri arasında yüzde 50 kapasite ile sürdürebileceklerdir. Halı saha, yüzme havuzu ve benzeri tesisler düşük ve orta riskli illerimizde 09.00 ile 19.00 saatleri arasında faaliyet gösterebileceklerdir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kamunun çalışma saatleri tüm Türkiye'de normale döndürülecek, ihtiyaç halinde valilikler farklı düzenlemeler yapabilecektir. Sokağa çıkma saatleri sınırlı olan 65 yaş üstü ve 20 yaş altı grubundaki vatandaşlarımızla ilgili düzenleme düşük ve orta riskli illerimizde kaldırılırken, yüksek ve çok yüksek riskli sınıftaki illerde ise sokağa çıkma süresi artırılacaktır." diye konuştu.
Nikah ve nikah merasimleri ile ilgili normalleşme adımlarına ilişkin yeni kararları da açıklayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Nikah ve nikah merasimi şeklindeki düğünler, düşük ve orta riskli illerimizde 100 kişi, yüksek ve çok riskli bölgelerde 50 kişiyi geçmemek ve bir saati aşmamak kaydıyla yapılabilecektir. Sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, kooperatifler ve benzeri kuruluşların genel kurulları düşük, orta ve yüksek riskli illerde katılımı 300 kişiyi geçmeyecek şekilde yapılabilecektir.
Diğer hususlardaki uygulamaların nasıl olacağı daha önce de belirttiğim gibi valiliklerimizin başkanlığındaki il hıfzıssıhha kurullarımız tarafından belirlenecektir. Hedefimiz mümkün olan en kısa sürede ülkemizin tamamında Kontrollü Normalleşme sürecini tamamlamaktır. Tedbirlerin uygulanmasıyla ilgili denetimler de bu çerçevede daha sıkı ve kararlı şekilde yürütülecektir. Salgın boyunca her konuda öncü ve örnek olan Türkiye'nin kısıtlamaların gevşetilmesi ve inşallah tamamen kaldırılması hususunda da aynı başarıyı göstereceğine yürekten inanıyorum."