meta http-equiv="Content-Type" content="text/html; charset=windows-1254" />

Emine PİŞİREN


HAYAL SATIŞIM...

"Hayal kuran ölmez."


Lisede okuduğum yıllardı. Herkesin sahillerde keyif çatıp, dinlendiği yaz aylarını; okul kitaplarım ve masraflarımı karşılamak için çalışarak geçirirdim.

O yıllar popüler gazete ilanlarının yayınını yapan Günaydın gazetesi alırdım. Gazetede ki ilanda; Üsküdar Bağlarbaşı'da ki arsa ofisine dolgun maaşla sekreter aranıyordu. İlan ilgimi çekmişti. Üstelik de ofis evime çok yakındı. Yürüyerek gidip gelebilirdim.

O gün adrese gittim. Mülakat sonrasında,

" Değerlendirelim. Biz sizi arayacağız," denildi.

Çok değil ertesi günün sabahı, o çok mutlu haberi telefonla aldım.

" Sizi uygun gördük. Bugün başlayabilirsiniz?"

Sesim heyecanlı çıkmıştı:

" Yani bugün mü? Hemen mi?"

" Bir an önce sizi bekliyoruz."

Telefondaki sesi tanımıştım. Bir gün önce beni mülakata alan kadındı.

Duş alıp, giyindim. Hafif makyaj yaptım. Evden yeni işime doğru koşar adımlarla gittim.

Acemilik günleri geçince işimi çok sevmiştim.

Gelen müşterilere dia gösteriyor, ardından hayali arsaları satıyordum.

Arsalar Şile Ağva'daydı.

Akşam olunca annemin sorularına yanıtsız kalıyordum. Öyle yorgundu ki sesim.

" Bütün gün ofiste ne yapıyorsun kızım?"

" Hayal alıp, hayal satıyorum anne."

" O da ne?!"

" Neyse ney işte...Hayal, dedim ya anne."

" Sen benle maytap mı geçiyorsun kızım?"

Annemle tartışacak gücüm yoktu. Kısa yanıtlarla onu başımdan savmak istemiştim. Ama tam tersi olmuştu.

" Aman annee...Arsa satıyorum işte. Arsa...Anladın mı?"

Annem, sanki beni duymamış da kızdırıyor gibiydi.

" Neredeymiş sattığın bu arsalar?"

" Şile'de... Deniz kenarında..."

" Nasıl uygun mu bari? Biraz anlatsana bana da..."

" Allah'ını seversen anneee... N'pıcan onca arsayı? Kaç tane var sende...Yorgunum zaten..."

" Ne o ağzı'ndan zor çıkıyor kelimeler? Herkese laf anlatıyorsun da bende mi bitiyor kelimelerin.?."

...

" Kızım konuşsana. Dut mu yedin? Ağzını bıçak açmıyor..."

...

" Belki alırım, belli mi olur?"

Satıştan komisyon da alacağım düşüncesiyle rutin günlük satış konuşmasını yaptım.

Annem ertesi gün ofise geldi. 2 adet 200 metre karelik arsalardan aldı. 12 ay taksit yaptık.

Kendi elimle annemi dolandırdığımdan habersiz tabi...

Gerçeği 1,5 ay sonra öğrenmiştim. Arsalar ortada yoktu. Patron tam bir dolandırıcı çıkmıştı.

Genel müdürlüğün Mecidiyeköy'de bulunduğu ofislerde bizler gerçekten hayali arsalar satmıştık.

Patron tutuklanmadan önce ofise gelmişti. Artık suçlarını mı ortadan yok edecekti, bilmiyorduk. Ondan 1,5 aylık maaşımı istediğimde; pantolon ceplerini dışarıya çıkartmıştı.

" Yok bak, yok."

Öfkeli bakışlarla sesimi yükselttim:

" Size tam 45 günümü verdim. Siz de benim okul masraflarımı ödeyin o halde..."

Ayağa kalktı, kolumdan tutup ofisin içindeki demirbaşları işaret etti:

" Maaşına karşılık ne istersen al kızım. Elimde kalanlar bunlar işte...Ben bitmişim zaten."

O gün ofisteki radyoyu alıp eve döndüğümde aklımda sadece anneme konuyu _nasıl anlatabilirim?__ ne şekilde kızdırmadan, dürüstçe açıklamam gerektiği düşüncesi vardı.

Eve vardığımda elimdeki radyoyu gören annemden;

" Sen şimdi maaşını bu radyoya mi harcadın? Hani kitaplarının parası için çalışıyordun? "

" Kızım sen kafayı mı yedin? Radyomuz var ya! Ne bu, nee?!" Diye güzel bir fırçayı yerken, her şeyi açıkladım.

Önce "Aferin kızıma, hakkını bırakmamışsın bu radyo en az 750 ₺ eder. Senin maaşın 500 ₺," vs hesabını yaparken, birden susmuştu.

" Eyvah, peki ya benim 12 adet imzalamış olduğum senetlerim ne olacak?"

O dakika sanki, zokadan sıçrayan balıklar gibiydim. Annemin endişeli sesiyle ürküp damağımı çekiştirdim. Kaçacak delik aradım.

Ertesi gün annem, doğruca Mecidiyeköy ofisinde soluğu almıştı.

Henüz ödeme yapmadığı senetleri aldığını, nasıl başardığını ballandıra ballandıra anlattı durdu.

Tabi bana da sık sık uyarılarda bulunarak...

" Oh olsun sana...Bu ders olsun sana...Hayal Nasıl satılırmış öğrenmişindir artık..."

...

Öğrendim öğrenmesine de ama ben hayal kurmaktan hiç vazgeçmedim ki...

Kim demiş unuttum yazanın adını?

Çok hoş bir söz öğrenmiştim o yıllarda. Müşterilere söyleyip dururdum:

" Ancak robotlar hayal kurmazlar."

Emine Pişiren/ Kocaeli